Hoş Geldiniz / Wellcome

Merhaba,

Beni tanıyan ya da tanımayan tüm misafirlerime en içten sevgilerimi ve saygılarımı sunarım. Umarım sayfamı ziyaretinizin sonucunda beklentilerinizin karşılığını almış olursunuz. İyi eğlenceler....


Hello,

Wellcome my page, i offer my most sincere my love and respect to all our guests. I hope you are getting value for your expectations as a result of your visit to my page. Have fun....

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Geçmiş Zaman Olur Ki;

Zaman; bir türlü hızına yetişemediğimiz, kovalayıp da yakalayamadığımız ve asla da yakalanmayacak kaçak. Geçmişe dönüp bakınca kimi zaman hüzünlendiğimiz kimi zaman da keyiflendiğimiz anılarla dolu hayatlarımız. Kim bilir ne çok kayıplar verdik hayatımızda yeri olan sevdiklerimizden. Bunun yanı sıra hayatımıza yeni girenler de oldu elbet. Sonuçta acısıyla tatlısıyla geçmiş mazideki yerini aldı.

Biz lise yıllarında iken sanki dostluklar daha bir içten ve menfaat güdülmeden yaşanırdı. O zamanlar topluca hareket ederdik. Eğlencelere ve gezilere büyük katılımlar olurdu. En çok tercih edilen yerler ise; Kemalpaşa, Pınarbaşı ve fuardı. Pınarbaşı'nda ayva bahçelerini az talan etmemişizdir. Özellikle de yol kenarında akan suyun içinde yürümek ne kadar da keyifliydi. Bazen ufak tefek kazalar da olabiliyordu ama yine de harikaydı o geziler. Bir keresinde o suların içinde çıplak ayak ile yürürken baş parmağımı jilet kesmişti. 


Sanırım bizden bıktıkları için bir süre sonra Ayva ağaçlarının olduğu alanlara dikenli teller döşemişlerdi. Çay bahçelerine oturup semaver eşliğinde yapılan sohbetler, içilen gazozlar ve çitlenen çiğdemler.... 

Pınarbaşı / İZMİR (Ayva Bahçeleri)


Kemalpaşa da güzel bir gezi yeriydi. Özellikle de Yiğitler. Şimdi dikkatimi çeken bir nokta hem Pınarbaşı'nda hem de Kemalpaşa Yiğitler'de akan bir su kaynağı vardı. Gerçi Yiğitler'deki daha bir gür akıyordu. Pikniklerimiz çok keyifli oluyordu. Teybimiz yanımızdan hiç eksik olmazdı. Bir de fotoğraf makinemiz. O zamanlara ait resimlere baktığımda çoğunlukla kendimi göremiyorum. Genelde fotoğraf çeken ben olurdum. Çok nadir de olsa benim de dahil olduğum kareleri görünce içim buruluyor, o günleri özlüyorum. Sevgiyi, dostluğu, beraberliği ve en önemlisi de yalansız dostluklarımızı.... Bir de çiğ köftelerimizi...



Kemalpaşa Yiğitler / İZMİR

Fuarda lunaparkta yaptığımız çocuklukları, makarna ve bira menüleri, paraşüt kulesinden atlamalarımız ve gölde bisiklete binişimiz. Ve daha nice güzel paylaşımlar. Kimi zaman Konak'ta Cevat'ın yerinde kimi zaman birimizin evinde. Çok değerli anılar. Asla unutulmayacak ve ne yazık ki tekrar ulaşılamayacak anılarımız. Her şeye rağmen iyi ki yaşadım dediğim hayatımın belki de en güzel yılları.




Fuar / İZMİR (Gölde Su Bisikletleri) 
Geçmiş zaman olur ki; dostlar ve dostluklar baki olmalı, tüm yaşanan o anlar ömür boyu hatırlanmalı. Bu anıları benimle yaşayan kalbimde yeri olan ve bana kalbinde yer açan tüm dostlara kucak dolusu selamlar ve sevgiler....  

20 Temmuz 2012 Cuma

İzmir Efsaneleri

Merhaba,

Hepimiz muhtemelen en az bir veya birkaç efsane duymuşuzdur. Ben de size bir tanesini anlatmak isterim.

Selçuk'ta Yedi Uyurlar Efsanesi

Vakti zamanında Dakyanus adlı oduncu her gün Efes Dağlarına gider, akşama kadar topladığı odunları satar, geçimini temin edermiş. Bir gün Dakyanus yerde bir yazılı taş bulur. İlgisini çektiği için onu yanına alıp kasabaya getirir. Taşı kasabanın bakkalına götürür ve üzerinde yazanları kendisine okumasını ister. Bakkal kitabeyi okur fakat yazılı olanları oduncuya söylemez.

Bakkal oduncuya;

- Sen fakir bir adamsın, paraya ihtiyacın var. Bırak şu odunculuğu da bu dükkanı sana vereyim. Ömrünce rahatça yaşarsın, yeter ki bu taşı bulduğun yeri bana göster, istersen taş da senin olsun,

der.  Oduncu bakkalın bu isteğini kabul etmez. Bakkala;

- Ben senin dükkanını falan istemem. Bana sadece bu taşta yazanları söyle yeter. Okumayacaksan gidip başka birine de okutturabilirim,

der. Bakkal bilgili ve okuma yazma bilen birisidir ve taşta yazılı olanları bu kez yüksek sesle okumaya başlar;

- Sakın taşı kimselere verme, sen cahilsin. Bu taşın çıktığı yerde üç küp altın bulacaksın. Çok zengin olacaksın ve ileride Kral olacak hatta kendini Tanrı ilan edeceksin.

Oduncu bakkalın taştaki yazıları okumasını bitirince gülmeye başlar ve işine geri döner. Çalışırken bakkalın söylediklerini düşünür bu onu iyice meraklandırır. Ertesi sabah taşı bulduğu yere gider ve kazmaya başlar. Açtığı çukurda karşısına bir tuğla çıkar. Kazmaya devam eder ve bir mahzene ulaşır.Aynı taşta yazdığı gibi üç küp altın bulur. Altınları hemen götürmenin sorun çıkaracağını düşünerek parça parça götürmeye karar verir. Sonunda gerçekten de çok zengin olur. Oduncu iyilik yapmayı çok seven biri olduğu için ihtiyacı olan herkese yardım etmeye ve aynı zamanda da kasabaya da bir hayrat yaptırmaya başlar. Gel zaman git zaman devrin kralı ölür. O zamanlar halk seçermiş krallarını. Kimi seçeceklerine karar vermek için toplanmışlar. Birkaç adayla birlikte bizim oduncu Dakyanus da akıllarına gelmiş. Fakirlere yardım ettiği ve çok da zengin olduğu için Dakyanus'u kral seçmişler. Meclisin kararı halka duyurulur ve oduncu Dakyanus kral olur. Zaman geçtikçe ünü yayılır ve kendini büyük görmeye başlar ve Tanrı olduğunu düşünür.

Bir gün vezirlerini toplar ve kararını açıklamak ister. Toplantı esnasında yüzüne bir sinek musallat olur kulağına, ağzına, gözüne ve burnuna konarak bir türlü rahat konuşmasına izin vermez. Buna rağmen kral;

- Arkadaşlar! Bir sinek konuşmama mani oluyor, kısa kesmek isterim. Ben Tanrılığımı ilan ediyorum,

der. Kral böyle söyleyince vezirlerinden altı tanesi hemen yerinden fırlayarak ;

- Fakat bizim Tanrımız var, ikinci bir Tanrıya inanmamız güçtür,

derler. Vezirlerin bu sözleri üzerine Kral Dakyanus çok kızar ve onları huzurundan kovar. Kralın kendilerine daha büyük kötülük yapmasından korkan altı vezir sarayı terk ederek şehirden kaçarlar. Vezirler şimdiki adı Kızlar Cimnaz'ı (Kızıl Gedik) olan yere vardıklarında orada köpeği ile bir çoban görürler ve hadiseyi anlatırlar. Çoban da;

- Benim efendim de kral gibi aynı iddialarda bulunuyor, ben de kaçmak istiyorum. İzin verirseniz sizinle beraber gelmek isterim,

der. Altı vezir ve bir çoban hepsi beraber yedi kişi şimdiki adı Yedi Uyurlar Mağarası olan mağaraya girerler ve burada derin bir uykuya dalarlar. Muhafızlar Efes Dağlarını iyice aramalarına rağmen onları bulamazlar. Uyandıkları zaman çok acıktıklarını hissederler ve içlerinden bir tanesi kasabaya ekmek almak için gider. O zamanlarda Dakyanus ölmüştür ve ondan sonra gelen yeni krallar bu zengin kralın hazinelerinin nerede olduğunu bulmaya çalışıyorlarmış. Bu yüzden halka yapılan bir duyuru ile kimde o devre ait para bulunursa derhal yakalanıp kralın huzuruna getirilmesi emrolunmuş.

Fırıncı o devrin parasını görünce adamın saçından, sakalından ve kıyafetlerinden de şüphelenerek saraya haber vermiş. Muhafızlar hemen adamı yakalamışlar ve geldiği yeri göstermesini emretmişler. Fakat mağaraya geldiklerinde mağaranın kapısı Tanrı'nın emriyle tekrar kapanır ve bir daha da açılmaz. Rivayet edilir ki; sonradan Eshab-ı Kehf (Ashab-ı Kehf) denen ve mağarada 200 yıl yaşadıkları anlaşılan yedi uyurların kaç yıl uyudukları şu şekilde anlaşılmış; Çobanın yanında bulunan köpek her yıl kıl değiştirirmiş, onun yattığı yer bulunmuş ve üst üste duran tüylerin sayılması ile anlaşılmış.

Eshab-ı Kehf (Ashab-ı Kehf)

M. Turgay YÖŞ



16 Temmuz 2012 Pazartesi

Sorunlarınızı Nasıl Çözüyorsunuz?

Herkese Merhaba,


Çok yorucu bir günün ardından eve dönüş yolundaki pastırma halleri baya bir terletiyor insanı. Önce otobüs, sonra metro ve en son olarak yine otobüs. Bu üçlü ulaşım kombinasyonu sonucunda eve varmış olmak tüm yorgunluk, kalabalık ve sıcak havanın bunaltmasına rağmen inanılmaz bir mutluluk veriyor insana. Bu arada unutmadan küçük fakat çok önemli bir ayrıntıyı ilave etmekte fayda var. Toplu ulaşım araçlarından faydalananlar için getirilen 90 dakika uygulaması olağanüstü bir uygulama bence. Bu konuda emeği geçen herkesi tek tek kutlarım ve çok teşekkür ederim. Bu uygulama aile bütçesine de hatırı sayılır bir destek oluyor. Neyse biz yine konumuza dönelim.

Sorular ve Sorunlar

Bugün havanın bunaltıcı sıcaklığı işin ağırlığı ile birleşince epeyce yordu beni. Yine de yorgunluğun sonunda günümü çalışarak ve üreterek geçirmiş olmak çok güzel. Vücut yorgunluğu güzel bir banyo, hoş bir yemek ve iyi bir uykunun ardından tamamen geçiyor ve dinleniyorsunuz. Ya kafa yorgunluğu? Hayatınızda yer alan maddi ya da manevi kaynaklı sorunlar? Bunlar uyuyunca geçiyor mu? Bendekiler geçmiyor. Muhtemelen sizler için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Var olan sorunları kaynağını bulup çözmedikçe sürekli kafamızda yer tutuyor ve bu da bizi hırpalıyor. Kafamız sürekli meşgul oluyor.

Yap Boz

Öyle ya da böyle sorunlarımızı çözmek için uğraşıyoruz. Kimi zaman başarılı kimi zaman da başarısız olabiliyoruz. Bıkmadan, usanmadan mücadele etmeliyiz, inanın azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz ve mutlaka sorunların üstesinden gelebiliriz. Biraz sabır, biraz dikkat ve çok çalışmak. Sahi siz sorunlarınızı nasıl çözüyorsunuz? Benimle paylaşır mısınız? Sağlıklı ve mutlu kalın.


M. Turgay YÖŞ



14 Temmuz 2012 Cumartesi

Yaşama Dair

Yaşamdan ve gelecekten pek çok beklentilerimiz vardır. Hedefler, planlar, projeler. Sürekli bir koşuşturma ve didinme halindeyizdir. Mutlaka başarılması gereken görevler ve bitirilmesi gereken işler vardır. Çoğu zaman bu döngü içerisinde kendimizi unuturuz ve arkamıza dönüp baktığımızda yapmak isteyip de yapamadığımız pek çok planımızın olduğunu görürüz. Aslında bu yapamadıklarımıza plan değil de gereksinim demek daha doğru olabilir. Çünkü; planlanan işler belirli bir ön hazırlık ve alt yapı çalışmasından sonra hayata geçirilir. Zaten bu durumlarda da iyi ya da kötü bunları uygulamaya koymuşuz demektir. Sonucu başarılı ya da başarısız olabilir, önemli olan planın uygulamaya konulmuş olmasıdır.

İş Ve Daha Çok İş...
Yapamadıklarımıza gelince... Hayatımız boyunca bir çok ünvanı bir arada taşırız. Önce bebek olarak başlayıp; evlat, kardeş, torun, yeğen, kuzen gibi. Daha sonra da öğrenci, stajyer, asker, memur, işçi, patron ya da sevgili, arkadaş, dost, anne, baba gibi. Bu saydığım ünvanlar hayatımızda ne kadar çok yer almaya başlar ise hayatımız o kadar çok karmaşık bir hal almaya başlıyor. Bunlar yaşamın gerekleri, olmazsa olmazları ancak; kimi zaman bir ünvamızın verdiği sorumluluk hayatımızda yer alan bir diğer sorumluluğumuzu ihmal etmemize neden olabiliyor. İş hayatımızdaki stresler ya da yoğun mesailer ailemize ya da sevdiklerimize yeterince zaman ayıramama veya kırıcı davranma gibi sonuçlar doğurabiliyor. Ya da tam tersi; ailemizde yaşadığımız sıkıntılar iş hayatımızdaki verim ve performansımızı olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bazen dengeyi kurmak ve bunu sürekli hale getirmek oldukça zor olabiliyor. 

Çalışmaya Devam...
Bu kadar sorun ve stres arasında istemeyerek de olsa yaptığımız en önemli hatamız çocuklarımıza yeterince zaman ayıramamak ve onlardan gelen istekleri ertelemek. Oysa zaman o kadar hızlı akıp gidiyor ki; o istekler bir zaman geliyor ve anlamını yitiriyor. İş dönüşü bizi evin kapısında içten bir gülümseme ve inanılmaz bir enerji ile karşılayan çocuklarımıza önce bir soluklanayım diyerek içeri giriyoruz. Sonrasında yemek ve derleme toplama işleri. Yorgunluk iyice artıyor, tabi bu arada da çocuğun uykusu geliveriyor. Bugün, yarın derken haftalar, aylar ve yıllar geçiyor. Bir de bakmışız ki o minicik yavrumuz artık yuvadan uçacak hale gelivermiş. Çoğu zaman bizi beklerken uyuya kalan, uyurken koklayıp sevdiğimiz dünya tatlımız kocaman olmuş. Oysa ertelediğimiz ne masum istekleri vardır; belki top oynamak, belki parka gitmek yada alışverişe. Burada ana tema bizler ile zaman geçirme isteğidir. Ne olduğu önemli değil aslında önemli olan çocuğumuz ile geçireceğimiz sınırlı zamanları bir şekilde ertelememiz ve yaşayamamış olmamız. 

Mutluluk İşte Budur...
Aslında hayat o kadar kısa ki, göz açıp kapayıncaya kadar geçiveriyor. Her şeyi yerinde ve zamanında yaşayabilmiş olmak çok önemli. Keşkeler çoğu zaman çözüm yerine acı veriyor. Elimizde olan değerlerin kıymetini varlığında bilelim ve onların bizler için ne kadar değerli olduklarını söyleyelim ve hissettirelim.

Umarım tüm yaşamınız boyunca keşkeler hayatınızda pek yer bulmaz. Sağlık ve sevgiyle kalın.

M. Turgay YÖŞ

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Ne De Olsa İzmirliyiz.

İzmir, doğduğum şehrim. Halen yaşadığım ve umarım ömrümün sonuna kadar da yaşayacağım şehrim. Ben burada doğmayı seçmedim ama bu seçimden dolayı çok mutluyum. İyi ki İzmir'de doğdum, bu bir şans ve ayrıcalık. Türkiye'mizin her ili ayrı bir özelliğe ve güzelliğe sahiptir. Orada yaşayanlar da eminim bulundukları şehrin Türkiye'nin en güzel ili olduğunu söyleceklerdir. Olabilir de; güzellik görecelidir. Kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ama yine de İzmir hep ayrı bir paragrafta anılmıştır.

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK


İzmir'de insanlar sıcak kanlıdır. sevgi ve saygı her zaman çok önemlidir. Özgürlüğümüze çok düşkünüzdür, bu konuda asla taviz vermeyiz. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü çok severiz. O'nun eserlerine, fikirlerine ve hedeflerine sıkı sıkıya bağlıyızdır. Öyle ki; söz konusu Atamız olunca akan sular durur. Burada doğan her çocuk anne, baba  ve kardeş sevgisinin yanında Atatürk sevgisini de öğrenir. Daha okula başlamamış minicik bir kardeşimiz bile Atamızı da bilir, bayrağımızı bilir. Belki de bizim İzmirliler olarak farklılığımızın en temel sebebi de budur. Okullarda sabah ve öğlen okula girmeden önce okunan "Andımız" için öğrenciler birbirleri ile yarış ederler. Hatta okul öncesi çocuklarımız bile bu yarışa dahil olurlar. Zorla değil, severek ve isteyerek. O andı okuyan çocuğumuz gurur duyar bunu yaptığı için. İşte böyledir İzmirli, öncelikleri farklıdır. Paylaşmayı severiz, dostluklara önem veririz. 

Pasaport'ta Akşam Sefası.


Kendimize has lezzetlerimiz vardır. En meşhuru da "Boyoz" dur. Özellikle de Pazar sabahlarının klasik ailecek kahvaltı geleneğinin temel taşıdır. Yanında da yumurta nefis olur. 

Muhteşem Üçlü: Boyoz, Yumurta ve Çay

Cümle alemin "Simit" diye bildiği İzmir'de "Gevrek" oluverir. Kordon boyunda gezerken iyi bir atıştırmalık seçeneğidir Gevrek ve yanında kimi zaman ayran kimi zaman da çay.

Gevrek ve Kumru

Bir de "Kumru"muz vardır, çoğu insanın kuş sandığı lezzetli bir yiyecek türüdür.

Karışık Kumru ve Yanında Turşu

Tabi en meşhur yiyeceklerimizin başında "İzmir Lokması" gelir. 


İzmir Lokması

Damak zevkimiz iyidir. Kaliteli ve güzel olan her şeyi severiz. Midye dolma, söğüş, çorba çeşitleri ve de kokoreç. Saymakla bitmez yemeye doyulmaz tatlarımızdır.


Söğüş

Midye Dolma

Kokoreç

Güzelliklerimiz tarihi ve turistik yerlerimiz saymakla bitmez. Kordon, İzmir Fuarı, Agora, Kadife Kale, Efes, Şirince ve daha pek çokları. Onları da bir başka yazımda anlatırım. Uzun lafın kısası İzmir anlatılmaz, yaşanır. 


M. Turgay YÖŞ

8 Temmuz 2012 Pazar

Yavru Saksağan

20 Mayıs 2012 Pazar günüydü. Sabah saat 10 gibi ekmek almak için dışarı çıkmıştım. Eve döndüğümde apartman girişinin hemen karşısındaki ağaçların altında kaldırım üzerinde duran bir kuş gördüm. İlgimi çekti biraz yanaştım ilk bakışta kargaya benzettim. Bir iki adım daha yaklaştığımda sekerek biraz uzaklaştı. Kuş korkup, rahatsız olmasın diye yavaşça geriye çekilip eve girdim.

Evde dışarıda gördüğüm kuşu anlatınca tüm ev halkı merak içerisinde pencereye koştu. Pencereden bakarken bu kuşun henüz uçamayan bir yavru olduğu ve muhtemelen uçmaya çalışırken yuvasından düştüğü şeklinde yorum yaptık. Sonuç olarak bu yavruyu eve almaya karar verdik. Koşarak aşağıya indim çünkü; etrafta pek çok kedi vardı. Yanına yavaşça yaklaştım fakat; beni fark etti ve sekerek kaçtı. Kuş önde ben arkada yaklaşık 10 - 15 dakikalık bir kovalamaca sonunda yakalayabildim yaramazı.


Yavru Saksağanımız

Bu arada ağacın üzerinde duran iki büyük kuş da inanılmaz gürültülü sesler çıkarıyordu. Ben yavru kuşu elime alınca gürültüleri daha da arttı. Bu arada küçük yaramaz da gagası ile elimi ısırmaya çalışıyordu. Kuşların bağrışları arasında eve girdim ve ağaçlara bakan balkona çıkardım yavru kuşu. Bu arada ağaçtaki iki büyük kuş da iyice huzursuz olmuş ve oldukça gürültülü şekilde bağrışıyorlardı. Epeyce çabaladıktan sonra yavruyu onlara gösterebildim ve biraz sakinleştiler.

Doğrusu bu yavru kuşun türü hakkında tam bir fikrim yoktu. Küçük bir araştırmadan sonra yavru kuşun türünün Saksağan olduğunu öğrendim. Balkonda ona küçük bir yer yaptım ve küçük bir tasa da su koydum. Yavru kuş bizim ve ailesinin ortaklaşa çabası ile yaşamına devam ediyordu. Biz su verip, yuva yaptık. Annesi ve babası da beslenmesini sağladı. Tam bir ay süresince bu böyle sürüp gitti. Tabi arada sırada bizim küçük yaramaz haylazlıklar da yapmadı değil. Tam beş kez uçma denemesi sonucu aşağıya düştü ve kedilerden zor kurtardık. Hele bir seferinde şahit olduğumuz olay inanın akıllara durgunluk verecek cinstendi.

Yavru saksağan en uzun mesafeye uçtuğu gün yere konduğunda hemen bir kedi peşinden koştu. Yavru çok yorulduğu için tekrar uçamadı ve kedi de hızla kuşa saldırdı. Tam yavruyu ağzına alıp kaçmak üzereydi ki; yavru saksağanın annesi ve babası (özellikle de annesi) kediye öyle bir saldırdılar ki; kedi ne yapacağını bilemedi, kuşu bırakıp kaçmaya başladı. Yine ben kuşun peşinden koştum. Daha önceki seferlerde olduğu gibi yavru önde ben arkada kovalamaca başladı. Tabi yavru  saksağan yaşadığı korkunun şoku ile çalılıkların arasından çıkmıyordu. Sonunda yakalayabildim, üzeri kan içindeydi. Eve çıkardım, önce kuşun üzerindeki kanları yıkadım, yarasını kontrol ettim; neyse ki çok ciddi değildi. Bu olaydan sonra bir kez daha uçma denemesi sırasında yere kondu neyse ki; her hangi bir sorun yaşamadan yakaladım ve yukarı çıkardım.

Sonunda yavru saksağanımız biraz daha büyüdü ve güçlendi. Onu bulmamın üzerinden tam dört hafta geçmişti. Bir Pazar günü ellerimde korkarak geldiği evimizden yine bir Pazar günü yardım almadan ve düşmeden uçup gitti. Aslında yavru saksağanı hepimiz çok sevmiştik, gidişine üzüldük. Ama olsun, sonuçta sağlıklı ve özgür. Ait olduğu yerde, doğada ve ailesi de yanında. Tam da olması gerektiği gibi.

İşin en hoş kısmı ise yavru saksağanımızın ara sıra ağaçtan bize şakıması. Sanırım artık bizi unutmayan ve bize dost olan bir saksağanımız var.

M. Turgay YÖŞ


7 Temmuz 2012 Cumartesi

Sizi De Mutlu Görmek İstiyoruz

Merhaba,

Yine bir hafta sonu daha geldi. Koca haftanın yorgunluğu bugün ve yarın atılmaya çalışılacak. Çalışma hayatının yoğun temposu ve havaların da aşırı bunaltıcı oluşu çalışanları oldukça zorluyor. Her işin kendine has güzellikleri olduğu gibi zorlukları da var. Önemli olan yaptığın işi sevmek, işini gerektiği gibi yapmak ve emeğinin karşılığın tam olarak alabilmek.




İnsanın iş hayatı tüm yaşamında çok önemli bir yer tutmaktadır. Bunun sebebi hem gelir elde etmesi hem de başarılı olmasından kaynaklanır. İş hayatınızda yaşayabileceğiniz olumsuzlukları şöyle bir gözünüzün önünden geçiriverin; Her şey yolunda giderken birden işsiz kaldığınızı düşünün. Önce bir şok yaşanır, kendinize olan güveniniz zedelenir ve en önemlisi de gelir kayıplarınız başlar. İşsiz kalma süreniz uzadıkça psikolojik travmalar artmaya başlar; agresif ve sinirli olunur. Süre uzadıkça çevrenizde olan her şey sizi içten içten rahatsız etmeye başlar. Hal böyle olunca da etrafınızda kırgınlık ve kopmalar olur.




İşsizlik zordur, maddi sonuçları kadar psikolojik sonuçları da ağırdır. Umudunuzu ve en önemlisi de kendinize olan güveninizi yitirmeden yeni bir iş aramaya devam etmeli bu arada sosyal çevreden kopmadan ve kişisel sorumluluklardan kaçmadan hayatımıza devam etmeliyiz. Umarım; işsiz kalmazsınız, ama böyle bir olay başınıza gelirse de asla bunun dünyanın sonu olmadığını bilin.Ailenize, sevdiklerinize ve dostlarınıza sımsıkı sarılın. Sorunlarınızı da korkularınızı da paylaşın. Göreceksiniz çok geçmeden mutluluğunuzu paylaşıyor olacaksınız.




Daha önceki yazılarımda da kullandığım bir söz var; "Bir Umuttur Yaşamak"

Sakın umudunuzu yitirmeyin. Sevgi ve saygılarımla, hoşça kalın dostlarım.

M. Turgay YÖŞ

5 Temmuz 2012 Perşembe

Merhaba,

Biraz da eğlenelim istedim....


Eğlenmeye ve şaşırmaya devam...



Son resmimiz de yaratıcılık ön planda...

Perfect Piano

Bir Umuttur Yaşamak

Merhaba,

Bir Umuttur Yaşamak!!! Zorlansak da umutlarımızı korumakta, yıkılsak da çoğu zaman hayatın darbeleri ile yılmadan, yorulmadan ve bıkmadan yaşamalı hayatı, umutla ve coşkuyla. Bazen kendi kendi kendime "- Keşke Lidyalı'lar parayı bulmasalardı." diyorum. Hayat daha bir güzel olurdu sanki. Alış verişlerde mübadele sistemi ile devam etseydik. Buğday verip pirinç alsaydık ya da tuz verip şeker alsaydık. Olur muydu acaba? Doğrusu sorumun cevabından pek emin değilim ama... İnsan bazen çıkışlardan uzaklaşınca, içine dönüyor ve karartıyor dünyasını. Kendisi ile çevresi arasına görünmez bir duvar örüyor, kabuğuna çekiliyor.


Bir Umuttur Yaşamak, Umutsuzluklara İnat.

Etrafımıza bakındığımızda çevremizde olan pek çok kişinin kendisini duvarlara hapsettiğini görebiliriz. Bu kimi zaman kendinden kaynaklanan sebeplerden olabilir kimi zaman da çevre neder endişesinden olabilir. İnsan hayatını başkalarının tepkilerini düşünerek yaşamaya başladığı anda kendisini duvarlar ardına değil kocaman ve yıkılmaz bir kalenin içine hapsetmiş demektir.

 
Virane Olan Evdir, Hayat İnatla Sürmeli...

Kaygılarımızı ve korkularımızı bir yana bırakıp; saygı ve sevgi çerçevesinde hayatımızı yaşamalıyız. En başta söylediğimiz gibi; "Bir Umuttur Yaşamak" ve asla umudumuzu yitirmemeliyiz.




Esen kalın...
M. Turgay YÖŞ



4 Temmuz 2012 Çarşamba

Uykusuz Geceler



Merhaba,

Uyku tutmadı mı sizi de benim gibi? Bir araya gelmek için iyi bir neden ama temelinde uykusuzluk çok önemli bir problem. İnsanın sağlıklı olabilmesi için düzenli bir hayata, iyi beslenmeye ve yeterli uykuya ihtiyacı olduğunu söylüyor uzmanlar.

Uykunuzu kaçıran her ne ise umarım sürekli tekrar eden bir durum değildir. Geçici bir uykusuzluk hali sanırım biraz yorgunluğa sebep olur. Ama devam eden bir uykusuzluk probleminiz var ise mutlaka bir hekime görünmekte fayda var.

Uykusuz (slepplessness)


Sizleri bilmem ama benim uyku ile aram fena bozuk. Sanırım vücudum bu duruma alıştı ve hiç de şikayet etmiyor. Bu durum şu an için bir sorun gibi görünmese de ilerleyen zamanlarda sıkıntı yaratabilir.




Sebebi her ne olur ise olsun "Uykusuzluk" önemli bir problemdir. Sebepleri iyi araştırılmalı ve doğru seçenekleri kullanarak çözülmelidir. Bu işin çözümü için de tek adres uzman bir hekimdir.

Uykusuzluğa Çarelerden Bir Tanesi...

İster yetişkin olsun ister çocuk, mutlaka uykusuzluğun giderilmesi gerekir. Bu konu o kadar gündemde olan bir konu ki; dikkat ederseniz yatak reklamlarının ne denli arttığını gözlemleyebilirsiniz. Sorunsuz ve rahat uyku için gerekli kurallara uymakta fayda var.

Rahat ve sağlıklı uykular, iyi geceler...

Tekrar görüşünceye kadar kucak dolusu sevgiler ve saygılar.

M. Turgay YÖŞ



3 Temmuz 2012 Salı

Yaşam

Merhaba,


Zor zanaattır yaşamak demiş eskiler. Çok da doğru söylemişler, hele ki günümüz şartlarında bu çok daha da zorlaşıyor.

Mevsimin yaz olması bazı giderleri azaltsa da sabit giderlerin yüksekliği bütçeleri epeyce zorluyor. Tatil planları yapanların yanında tatil süresince kazancını arttırma planları yapanlar da var. Ben de bunlardan biriyim. İyi bir iş ve iyi bir gelir, sanırım herkesin isteyebileceği çok makul istekler. Gerçi ben ve tatil pek de bir arada olamıyoruz bu aralar.... Ama olsun; yaşam yine de güzel, sağlığın yerinde ve sevdiklerin de yanında ise gerisi bir şekilde çözülüyor...

Yaşamı boyunca çalışmak zorunda olan her insan gibi ben de benim ve ailemin daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için uğraşıyorum. Bazen daha fazla uğraş vermek de yeterli olmayabiliyor. Sanki bataklığa düşen bir insanın çırpındıkça daha çok batması gibi. Sorunları çözmek adına yapılanlar farkında olmadan sorunları ya daha da büyütüyor ya da sorunları kemikleştiriyor.

Sanırım bu tür durumlarda çözüm için en uygun yol; bir soluk alıp, olayları kenardan izleyip, kararları bu şekilde almak ve mutlaka güven duyduğumuz birinden yardım istemek. Çünkü; insan bazen içinde olduğu olayları tarafsız şekilde yorumlayamadığı için çözüme ulaşamıyor.


Sorunlarınız az, çözümleriniz mükemmel olsun....

İzmir'de Gece (Night in İzmir)
Yaşadığım şehrin bu muhteşem gece görünümünü de sizler ile paylaşmak istedim. Gecenin sakinliği, ışıkların parıltısı ve İzmir'imizin muhteşem güzelliği. Umarım bu güzelliği yaşayan şanslı kişilerin arasında yer alıyorsunuzdur.  


Saygılar ve sevgiler, kendinize çok iyi bakın...

M. Turgay YÖŞ

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Merhaba (Hello)


Gecenin yine ilerleyen saatleri ve buluşma vaktimiz geldi. Hayatın koşuşturması içerisinde ancak bu saatlerde karşınıza gelebiliyorum. Hiç önemli değil, saat geç de olsa sonuçta bir aradayız ya...


Başlayalım sohbetimize, sayfama hoş geldiniz dostlarım.


Bugün yeni bir ayın ilk iş günüydü, yılın ilk yarısını tamamladık ve ikinci yarısına başladık. Zaman sanki her zamankinden daha da mı hızlı akıyor acaba? Aklıma takılan sorulara beraberce cevaplar bulalım istedim. Neden hayatın dengeleri adaletten yoksun? Niye iyiler daha büyük sıkıntılar çekmek zorunda? Ya da neden sevdiklerimize içimizden gelen sürprizleri yapamayız?

Ne kadar da çok nedenler, niçinler var hayatımızda....

Peki ya cevaplar? Ben bu aralar pek de cevap veremiyorum bu sorulara. Sıkıntılar sanki hepsi sözleşmiş gibi üst üste geliyorlar. Bazen nefes almak bile zorlaşıyor, sanki boğuluyorum. Acaba hep bana mı geliyor bu sıkıntılar diye düşünüyorum. Pes etmiş değilim ve asla da pes etmem. Yılmadan, yorulmadan hayat mücadelesine devam, bazen moral bozukları da olsa, yaşam her şeye rağmen güzel. Hele sevdiklerin de yanındaysa yaşamak çok güzel.

Peki ya sizlerin cevapları? Hayatınızdaki sorular ve cevaplarını benimle paylaşırsanız çok sevinirim.

Acaba ne yesek?


Yakın zamanda çok farklı bir tarz deneyeceğim. Sanırım pek yapılan bir uygulama değil ama ben yine de şansımı deneyeceğim. Umarım sonuçları olumlu olur. Bugün aklım biraz dağınık, o yüzden çok fazla yoğunlaşamıyorum. Sizi sıkmadan bu gecelik bu kadar yeter deyip veda etmek istiyorum.


Her şey gönlünüzce olsun, sağlıcakla ve sevgiyle kalın.

Bu geceki paylaşımım da bu güzel pasta olsun. Hadi buyrun....



M. Turgay YÖŞ




1 Temmuz 2012 Pazar

Hayatı Paylaşmak Gerek

Merhaba,


Gecenin ilerleyen saatlerinde yine bir aradayız. Paylaşmak prensibi ile çıktığımız yola paylaşımlarımız ile devam ediyoruz.

Şuanda bizim saatimiz 23.26 ve gece yarısına çok az zaman kaldı. Dünyanın her yerinde farklı olaylar, kimi sevinç dolu kimi de hüzün. Öyle ya da böyle hayat devam ediyor ve bizler de yaşam mücadelesine devam ediyoruz.

Etrafımda olan pek çok insan sıkıntılar içerisinde; kiminde sorunun kaynağı maddiyat, kiminde ise sağlık. Bazılarında da ilişkilerinden ya da özel hayatlarından kaynaklanan sorunları var. Benim de şuanda içinde olduğum sorunlarım var; aşmaya çalışıyoruz (ben ve ailem), kimi zaman yorulsak da mücadeleye devam ediyoruz. Hayat bize her zaman güler yüzlü davranmayabilir. Ama biz yine de hayatın tebessümlerini bulmaya çalışmalıyız. Maddi sorunlar insanı yıpratıyor. Kişiye göre maddi beklentiler farklılık gösterse de hedef hep aynı; rahat ve kaliteli yaşam.

Hayatta var olduğumuz sürece ihtiyaçlarımız tükenmeyecek. Elde ettiğimiz kazanımlar bize yeni ihtiyaçlar kazandıracak ve bu böylece sürüp gidecek. Önemli olan kendi iç dünyanda kendinle barışık olman ve hayata küsmemen. Hep söylediğim gibi; hayatı paylaşmak lazım. Dolu dolu yaşamak ve hayatın tadına varmak için paylaşalım ki; hayatımız çekilir olsun.


Sevdiklerinizin çok, paylaşımlarınızın  mutluluklar üzerine olmasını dilerim.


Kucak dolusu sevgiler ve saygılar. Hoşçakalın....

Paylaşıma Bundan Güzel Bir Örnek Olmaz Sanırım.

M. Turgay YÖŞ