Hoş Geldiniz / Wellcome

Merhaba,

Beni tanıyan ya da tanımayan tüm misafirlerime en içten sevgilerimi ve saygılarımı sunarım. Umarım sayfamı ziyaretinizin sonucunda beklentilerinizin karşılığını almış olursunuz. İyi eğlenceler....


Hello,

Wellcome my page, i offer my most sincere my love and respect to all our guests. I hope you are getting value for your expectations as a result of your visit to my page. Have fun....

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Geçmiş Zaman Olur Ki;

Zaman; bir türlü hızına yetişemediğimiz, kovalayıp da yakalayamadığımız ve asla da yakalanmayacak kaçak. Geçmişe dönüp bakınca kimi zaman hüzünlendiğimiz kimi zaman da keyiflendiğimiz anılarla dolu hayatlarımız. Kim bilir ne çok kayıplar verdik hayatımızda yeri olan sevdiklerimizden. Bunun yanı sıra hayatımıza yeni girenler de oldu elbet. Sonuçta acısıyla tatlısıyla geçmiş mazideki yerini aldı.

Biz lise yıllarında iken sanki dostluklar daha bir içten ve menfaat güdülmeden yaşanırdı. O zamanlar topluca hareket ederdik. Eğlencelere ve gezilere büyük katılımlar olurdu. En çok tercih edilen yerler ise; Kemalpaşa, Pınarbaşı ve fuardı. Pınarbaşı'nda ayva bahçelerini az talan etmemişizdir. Özellikle de yol kenarında akan suyun içinde yürümek ne kadar da keyifliydi. Bazen ufak tefek kazalar da olabiliyordu ama yine de harikaydı o geziler. Bir keresinde o suların içinde çıplak ayak ile yürürken baş parmağımı jilet kesmişti. 


Sanırım bizden bıktıkları için bir süre sonra Ayva ağaçlarının olduğu alanlara dikenli teller döşemişlerdi. Çay bahçelerine oturup semaver eşliğinde yapılan sohbetler, içilen gazozlar ve çitlenen çiğdemler.... 

Pınarbaşı / İZMİR (Ayva Bahçeleri)


Kemalpaşa da güzel bir gezi yeriydi. Özellikle de Yiğitler. Şimdi dikkatimi çeken bir nokta hem Pınarbaşı'nda hem de Kemalpaşa Yiğitler'de akan bir su kaynağı vardı. Gerçi Yiğitler'deki daha bir gür akıyordu. Pikniklerimiz çok keyifli oluyordu. Teybimiz yanımızdan hiç eksik olmazdı. Bir de fotoğraf makinemiz. O zamanlara ait resimlere baktığımda çoğunlukla kendimi göremiyorum. Genelde fotoğraf çeken ben olurdum. Çok nadir de olsa benim de dahil olduğum kareleri görünce içim buruluyor, o günleri özlüyorum. Sevgiyi, dostluğu, beraberliği ve en önemlisi de yalansız dostluklarımızı.... Bir de çiğ köftelerimizi...



Kemalpaşa Yiğitler / İZMİR

Fuarda lunaparkta yaptığımız çocuklukları, makarna ve bira menüleri, paraşüt kulesinden atlamalarımız ve gölde bisiklete binişimiz. Ve daha nice güzel paylaşımlar. Kimi zaman Konak'ta Cevat'ın yerinde kimi zaman birimizin evinde. Çok değerli anılar. Asla unutulmayacak ve ne yazık ki tekrar ulaşılamayacak anılarımız. Her şeye rağmen iyi ki yaşadım dediğim hayatımın belki de en güzel yılları.




Fuar / İZMİR (Gölde Su Bisikletleri) 
Geçmiş zaman olur ki; dostlar ve dostluklar baki olmalı, tüm yaşanan o anlar ömür boyu hatırlanmalı. Bu anıları benimle yaşayan kalbimde yeri olan ve bana kalbinde yer açan tüm dostlara kucak dolusu selamlar ve sevgiler....  

20 Temmuz 2012 Cuma

İzmir Efsaneleri

Merhaba,

Hepimiz muhtemelen en az bir veya birkaç efsane duymuşuzdur. Ben de size bir tanesini anlatmak isterim.

Selçuk'ta Yedi Uyurlar Efsanesi

Vakti zamanında Dakyanus adlı oduncu her gün Efes Dağlarına gider, akşama kadar topladığı odunları satar, geçimini temin edermiş. Bir gün Dakyanus yerde bir yazılı taş bulur. İlgisini çektiği için onu yanına alıp kasabaya getirir. Taşı kasabanın bakkalına götürür ve üzerinde yazanları kendisine okumasını ister. Bakkal kitabeyi okur fakat yazılı olanları oduncuya söylemez.

Bakkal oduncuya;

- Sen fakir bir adamsın, paraya ihtiyacın var. Bırak şu odunculuğu da bu dükkanı sana vereyim. Ömrünce rahatça yaşarsın, yeter ki bu taşı bulduğun yeri bana göster, istersen taş da senin olsun,

der.  Oduncu bakkalın bu isteğini kabul etmez. Bakkala;

- Ben senin dükkanını falan istemem. Bana sadece bu taşta yazanları söyle yeter. Okumayacaksan gidip başka birine de okutturabilirim,

der. Bakkal bilgili ve okuma yazma bilen birisidir ve taşta yazılı olanları bu kez yüksek sesle okumaya başlar;

- Sakın taşı kimselere verme, sen cahilsin. Bu taşın çıktığı yerde üç küp altın bulacaksın. Çok zengin olacaksın ve ileride Kral olacak hatta kendini Tanrı ilan edeceksin.

Oduncu bakkalın taştaki yazıları okumasını bitirince gülmeye başlar ve işine geri döner. Çalışırken bakkalın söylediklerini düşünür bu onu iyice meraklandırır. Ertesi sabah taşı bulduğu yere gider ve kazmaya başlar. Açtığı çukurda karşısına bir tuğla çıkar. Kazmaya devam eder ve bir mahzene ulaşır.Aynı taşta yazdığı gibi üç küp altın bulur. Altınları hemen götürmenin sorun çıkaracağını düşünerek parça parça götürmeye karar verir. Sonunda gerçekten de çok zengin olur. Oduncu iyilik yapmayı çok seven biri olduğu için ihtiyacı olan herkese yardım etmeye ve aynı zamanda da kasabaya da bir hayrat yaptırmaya başlar. Gel zaman git zaman devrin kralı ölür. O zamanlar halk seçermiş krallarını. Kimi seçeceklerine karar vermek için toplanmışlar. Birkaç adayla birlikte bizim oduncu Dakyanus da akıllarına gelmiş. Fakirlere yardım ettiği ve çok da zengin olduğu için Dakyanus'u kral seçmişler. Meclisin kararı halka duyurulur ve oduncu Dakyanus kral olur. Zaman geçtikçe ünü yayılır ve kendini büyük görmeye başlar ve Tanrı olduğunu düşünür.

Bir gün vezirlerini toplar ve kararını açıklamak ister. Toplantı esnasında yüzüne bir sinek musallat olur kulağına, ağzına, gözüne ve burnuna konarak bir türlü rahat konuşmasına izin vermez. Buna rağmen kral;

- Arkadaşlar! Bir sinek konuşmama mani oluyor, kısa kesmek isterim. Ben Tanrılığımı ilan ediyorum,

der. Kral böyle söyleyince vezirlerinden altı tanesi hemen yerinden fırlayarak ;

- Fakat bizim Tanrımız var, ikinci bir Tanrıya inanmamız güçtür,

derler. Vezirlerin bu sözleri üzerine Kral Dakyanus çok kızar ve onları huzurundan kovar. Kralın kendilerine daha büyük kötülük yapmasından korkan altı vezir sarayı terk ederek şehirden kaçarlar. Vezirler şimdiki adı Kızlar Cimnaz'ı (Kızıl Gedik) olan yere vardıklarında orada köpeği ile bir çoban görürler ve hadiseyi anlatırlar. Çoban da;

- Benim efendim de kral gibi aynı iddialarda bulunuyor, ben de kaçmak istiyorum. İzin verirseniz sizinle beraber gelmek isterim,

der. Altı vezir ve bir çoban hepsi beraber yedi kişi şimdiki adı Yedi Uyurlar Mağarası olan mağaraya girerler ve burada derin bir uykuya dalarlar. Muhafızlar Efes Dağlarını iyice aramalarına rağmen onları bulamazlar. Uyandıkları zaman çok acıktıklarını hissederler ve içlerinden bir tanesi kasabaya ekmek almak için gider. O zamanlarda Dakyanus ölmüştür ve ondan sonra gelen yeni krallar bu zengin kralın hazinelerinin nerede olduğunu bulmaya çalışıyorlarmış. Bu yüzden halka yapılan bir duyuru ile kimde o devre ait para bulunursa derhal yakalanıp kralın huzuruna getirilmesi emrolunmuş.

Fırıncı o devrin parasını görünce adamın saçından, sakalından ve kıyafetlerinden de şüphelenerek saraya haber vermiş. Muhafızlar hemen adamı yakalamışlar ve geldiği yeri göstermesini emretmişler. Fakat mağaraya geldiklerinde mağaranın kapısı Tanrı'nın emriyle tekrar kapanır ve bir daha da açılmaz. Rivayet edilir ki; sonradan Eshab-ı Kehf (Ashab-ı Kehf) denen ve mağarada 200 yıl yaşadıkları anlaşılan yedi uyurların kaç yıl uyudukları şu şekilde anlaşılmış; Çobanın yanında bulunan köpek her yıl kıl değiştirirmiş, onun yattığı yer bulunmuş ve üst üste duran tüylerin sayılması ile anlaşılmış.

Eshab-ı Kehf (Ashab-ı Kehf)

M. Turgay YÖŞ